içinde ,

MS 2000 SONRASINA DOĞRU-XXV BİR TUFANIN GERÇEĞİ

MÖ 2000 ÖNCESİNDEN MS 2000 SONRASINA DOĞRU-XXV
BİR TUFANIN GERÇEĞİ, EFSANESİ VE İNANCI-1 

MS 2000 SONRASINA DOĞRU-XXV BİR TUFANIN GERÇEĞİ

Nuh tufanı olarak geçen olayın hiç yaşanmadığını iddia etmek pek mantıklı değil.

Ancak kutsal kitaplarda tufan konusu ile ilgili detaylarda aklın ve mantığın kabul etmeyeceği noktaların bulunması dikkat çekiyor.
Bilim insanlarının yaptığı açıklamalara göre dünyanın yörüngesinde MÖ 15000’lerde meydana gelen bir sapma sonucunda güneş ışınlarının daha dik gelmesi ile buzul çağının sonuna gelinmişti. Dünyayı, özellikle de ekvator çizgisine uzak kalan güney ve kuzey bölgelerindeki buzulları etkisi altına alan güneş ışınları, sağladığı erime ile okyanuslara akan sular sebebiyle dünya denizlerinin 7 metre yükseldiği ve karaların sular altında kaldığı anlatılır. Okyanuslara akan suların etkisi bu kadar da değildi. 

Buzullardan eriyen serin suların Atlantik okyanusuna akmasıyla buradaki Gulf stream sıcak su akıntısının yönünü değiştirmesine sebep olmuş ve bunun sonucu olarak kuzeydoğu Afrika’ya yoğun muson yağmurlarının düşmesini sağlamıştı. Bu sayede Nil nehri beslenmiş ve dingin aktığı Mısır ülkesi boyunca döküldüğü Akdeniz’de oluşturduğu deltada bereketli topraklar yaratmıştı. Bu ilkim değişikliğinin uzun süreçte yani MÖ 4-5 binli yıllarda doğu Afrika ve güneybatı Asya’da zaman zaman olumsuz hava koşullarına sebep olduğu da biliniyor. Çağımızda Amerika gibi okyanusa açık ülkelerde meydana gelen tayfun, siklon gibi doğal felaketler o tarihlerde Hint okyanusu üzerinden Basra körfezi ve Kızıldeniz coğrafyalarında da etkili oluyordu. İşte sonradan efsanelere geçmiş Tufan hikayesi böyle bir coğrafyada öyle bir zamanda büyük bir felakete sebep olmuştu. Yani Tufan denilen konu aslında tayfun, siklon etkisi ile büyük bir sel felaketinin sonucu olan gerçek bir olaydı. Yaşanmış olaylar, insanlar tarafından dilden dile anlatılması ile gelişmiş kültürlerde sözlü ve yazılı edebiyatın içinde işlenirler. İşte bu tufan hikayesi de felaketi yaşayanlar olarak önce Sümerler sonra da Akkadlar (MÖ 1800’de Akkadca yazılmış kil tabletlerde Gılgamış yerine Atra-Hasis isimli krala atfen yazılmış bir başka destanda da aynı konu geçmektedir) tarafından destanlarının bir bölümü olarak kil tabletlere kazındılar.
Tufan destanından dünyanın birçok bölgesinde farklı içeriklerle bahsedilmesine karşın en orijinali ve ilki olarak Mezopotamya’da konu edilmiştir. Bunlardan bilinen birincisi MÖ 2700 yıllarında kil tabletlere yazılmış olan Gılgamış Destanıdır. Destanın konusu aslında Gılgamış isimli kralın ölümsüzlüğün çözümünü araması konusunu içerir. 

Bu amaçla yola çıkan Gılgamış, büyük tufandan sağ kurtulan birisini aramak için yola çıkmıştır ve bu yolda Utnapiştim ile karşılaşacaktır. Utnapiştim 

Tevrat’ta adı geçen Nuh’un ta kendisidir

Kil tablette bu bölüm ile ilgili olarak 203 satır bulunmaktadır. Bunların içinden seçtiklerimiz özetle şöyle; “Büyük tanrılar (Anu, Enlil, Ninurta, Ennugi ve Enki) bir meclis düzenler. Çoğunlukla alınan karara göre Enki’nin hizmet etmeleri için yarattığı İnsanoğlu aşırı ve hızlı şekilde çoğalarak tanrılara rahatsızlık veriyorlardı. Bu yüzden İnsan ırkının ortadan kaldırılması gerektiğini düşünerek bir tufan yaratmaya karar verdiler. Ancak Enki, yarattığı insanoğluna karşı olan sevgisi yüzünden mecliste yemin etmesine rağmen bunu kabul edemiyordu. 

Bu yüzden Enki, Utnapiştim’e giderek yüzünü kamıştan bir eve dönmüş olarak (yemin ettiği için) bir gemi yapmak zorunda olduğunu açıkladı. Geminin ölçülerini Utnapiştim’e verip, kendisine inanan insanları gemiye toplamasını söyledi. Soru soran olursa onlara ‘Enlil’in kendisini reddettiğini, artık onun topraklarına ayak basmayacağını ve Enki ile beraber Apsu’da yaşayacaklarını’ söylemesini istedi. 

Marangozlar ve saz işçileri toplanıp her yeri 120 Cubit (Sümer uzunluk ölçü birimi, dirsekten orta parmağın ucuna kadar olan kısım) ölçüde olan ve alt güvertesi 7-9 bölmeden olan bir gemi inşa ettiler. Gemi fırında eritilmiş ham zift ile 2 kez sıvandıktan sonra ayrıca 3 kez de yağ ile sıvandı. Öküzler ve koyunlar kesildi, bira, yağ ve şarap dağıtıldı. 

Gemi suya indirildikten sonra altın, gümüş ve sahip olduğu tüm canlıları gemiye yüklediler. Akrabalarını, ustaları ve tarladaki tüm hayvanlar ve canavarlar gemiye bindirildi. Şafak zamanı ufukta kara bir bulut belirdi. Giriş kapısı mühürlemek için tanrı Şamaş’ın belirttiği gibi zaman gelmişti. Utnapiştim gemiye binip yetkiyi girişi kapatan gemi ustası Puzurammurri’ye verdi. 

Felaketin başlama zamanı gelmişti. 

Gök gürültüsü tanrısı Adad bulutta gürledi. Fırtına tanrıları Şullar ve Haniş dağların, toprakların üzerinden geçti. Erragal demir direklerini çıkardı ve hendekler taştı. Anunnaki tanrıları yıldırımlarıyla karayı aydınlattı. Arazi bir çömlek gibi paramparça oldu. 

Adad’ın güney rüzgârı gün boyu hızla esti ve su halkın üzerine saldırarak boğdu. Kimse arkadaşını göremedi, sağanakta birbirlerini tanıyamadı. Tanrılar selden korktu ve Anu cennetine çekildi. Dış duvarın yanında yatan köpekler gibi korktular. İshtar doğum yapan kadın gibi çığlık attı. Diğer tanrılar da onunla ağlıyor, kederle hıçkırarak oturuyordu, dudakları yanıyor, susuzluktan kavruluyordu. Su baskını ve rüzgâr altı gün altı gece sürdü. Yedinci günde fırtına emekçi bir kadın gibi yavaşlamıştı. 

Deniz sakinleşti, kadırga ve sel durdu. Tüm insanlar kile dönmüştü. Arazi bir çatının üstü gibi düz olmuştu. Utnapiştim bir pencere açtı ve yüzünde temiz havayı hissetti. Dizlerinin üzerine çöktü ve ağlayarak oturdu. Ufukta kıyı şeridi ararken bir kara bölgesi gördü. Gemiyi birkaç gün tutan ve sallanmasına izin vermeyen Nimuş dağına sıkıca tutundu. 

Yedinci günde bir güvercini serbest bıraktı. Güvercin geri döndü. Ardından bir kırlangıç bıraktı. Kırlangıç geri döndü. Bir kuzgunu serbest bıraktı. Kuzgun geri dönmedi. Ardından tüm hayvanları çeşitli yönlere serbest bıraktı. Bir koyunu feda etti. Dağlık bir zigguratta tütsü sundu. Burada 14 kurban kabı yerleştirdi ve saz, sedir ve mersin yığarak ateş yaktı. Tanrılar kurban edilen hayvanın tatlı kokusunu aldı ve üzerine sinekler misali toplandı. Sonra büyük tanrıça geldi hepsini uzaklaştırdı ve dedi ki ‘Ey tanrılar, kesinlikle boynumdaki bu Lapis Lazuli’yi (Muska) unutmayacağım gibi o günlere dikkat edip unutmayacağım. Tanrılar kurbanlık teklifine gelebilir fakat Enlil gelmeyebilir. Çünkü sele neden oldu ve halkı sonuçlarını düşünmeden yok etti.’ Enlil geldiğinde İgigi tanrılarına çok kızdı. Ninurta ‘Enki dışında başka kim böyle bir şey yapabilir ki? Bütün planlarımızı bilen Enki’ydi’ dedi. Enki, Enlil ile konuştu; ‘Siz tanrıların bilgesiydiniz. Düşünmeden nasıl bir sel meydana getirebildiniz?’ dedi. Enki daha sonra Enlil’i orantısız ceza göndermekle suçladı ve insanlara şefkat gösterilmesi gerektiğini hatırlattı. Enki Utnapiştim’e gizli planını sızdırdığını reddetti ve ona sadece bir rüya gönderdiğini söyledi. Daha sonra gemiye binip dizlerinin üstüne çökmüş olan Utnapiştim’in elini tutup ona ve karısına yardım etti. İkisinin arasında durarak alınlarına dokundu ve onları kutsadı. Ve dedi ki; ‘Eskiden Utnapiştim bir insandı ama şimdi o ve karısı bizim gibi tanrı haline geldi. Utnapiştim’in uzaklara, nehirlerin ağzına yerleşmesine izin verin’ dedi.” Utnapiştim ve karısı ‘Nehirlerin ağzına taşınır ve yerleştirildi.


Ne düşünüyorsun?

Yazar diwun

Haarp Teknolojisi İle Suni Deprem

Türkiye'de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü