içinde

Kibele, Antik Roma’da Cinsiyet Uyumsuzluğunun Sığınağıydı

Cinsiyet uyumsuzluğu yaşayan antik Romalılar, tanrıça Kibele’ye adanmış topluluğa sığınarak ikili cinsiyetlere meydan okuyordu.

Vatikan’ın “Sonsuz Onur” bildirgesi, dinlerin toplumsal cinsiyeti ve toplumsal cinsiyet rollerini nasıl tanımlayıp yorumladığı konusuna yeniden dikkat çekti.

Papa tarafından 25 Mart 2024’te onaylanan Vatikan bildirgesi, Vatikan’ın beden uyum operasyonu ve taşıyıcı anneliğe karşı olduğunu beyan ediyor. Bildirge, insanların cinsel yönelimleri nedeniyle “hapsedilmemeleri”, “işkence görmemeleri” veya “öldürülmemeleri” gerektiğinin altını çizerken, “toplumsal cinsiyet teorisinin” ve cinsiyet geçişine yönelik herhangi bir müdahalenin Tanrı’nın insan yaşamıyla ilgili planını reddettiğini belirtiyor.

Katolik Kilisesi uzun süredir toplumsal cinsiyete ilişkin geleneksel cinsiyet ikiliği görüşünü savunuyor. Ancak hem günümüzde hem de geçmişte, pek çok yerde bireyler toplumsal cinsiyet normlarına karşı çıkabildiler. Antik Roma İmparatorluğu’nda bile bireyler geleneksel cinsiyet rolleri anlayışlarına çeşitli şekillerde karşı gelebiliyorlardı. Örneğin antik Roma’daki kadınlık ve erkeklik kavramları giyim konusunda katı olsa da, bireylerin bu normları çiğnediğini gösteren kanıtlar var, ancak muhtemelen alay ve küçümsemeyle karşılanıyorlardı.

Tanrıça Kibele’nin erkek takipçileri olan “Gallus”ları inceleyen bir Yunan ve Latin edebiyatı uzmanı, çoğu zaman kadınsı kabul edilen görünümlerinin ve davranışlarının Romalı yazarlar tarafından kapsamlı bir şekilde yorumlandığını belirtiyor: Kayıtlarda Gallusların saçlarını kıvırdıkları, bacaklarını ponza taşıyla pürüzsüzleştirdikleri ve güzel giysiler giydikleri, ayrıca her zaman olmasa da cerrahi yöntemle testislerini aldıkları ileri sürülüyor.

Kibele: Tanrıların annesi

Roma imparatorluğunun son pagan imparatoru “Filozof” Julianus, “Tanrıların Annesine Övgü” (Hymn to the Mother of the Gods) adlı felsefi incelemesinde, Kibele kültünün tarihi hakkında yazıyor. Bu incelemesinde kültün ana figürlerini ve ayinlerden bazılarının nasıl gerçekleştirildiğini anlatıyor.

Çoğu zaman Tanrıların Anası olarak anılan Kibele’ye ilk kez Anadolu’da tapınılmaya başlandı. En ünlü kült alanı, Julianus’un MS 362’de Antakya’ya yaptığı yolculuk sırasında ziyaret etmek için uğradığı, Ankara’nın yaklaşık 150 kilometre güneybatısında yer alan ve günümüzde Ballıhisar olarak bilinen Pessinus’ta bulunuyordu.

Kibele, MÖ 500 civarında Yunanistan’da biliniyordu, MÖ 205 ila 204 yılları arasında ise Roma’da tanınmaya başladı. Devletin anası olarak tanındığı Roma’da, tapınımı Roma kültlerinin resmi listesine dahil edildi ve tapınağı, Roma’nın siyasi merkezi olan Palatino’da inşa edildi.

Kibele kültü, “Gallus” olarak bilinen bir grup erkek takipçinin veya rahibin/görevlinin ortaya çıkmasına neden oldu. Varlıklarıyla ilgili günümüze ulaşan maddi kanıtlar arasında heykellerin yanı sıra Kuzey İngiltere’de keşfedilen bir Gallus bireyinin Roma dönemi cenazesi de yer alıyor.

Attis: Kibele’nin eşlikçisi

Roma’nın liman kenti Ostia’da bulunan bir heykel, Kibele’nin genç erkek partneri Attis’i uzanmış halde tasvir ediyor.

Vatikan Müzesi’nde bulunan bu heykelin son derece sıra dışı yanı, heykeltıraşın, Attis’in kasıklarına ve karnına dikkat çekmek için giysiyi nasıl örttüğü: Fark edilebilir bir cinsel organ görünmüyor. Attis ilk bakışta bir kadına benziyor.

Yunan ve Romalı yazarlar, Kibele mitini anlatırlarken Attis’in kendini hadım etmesiyle ilgili farklı versiyonlar öne sürüyorlar. Romalı şair Catullus, Kibele’nin Attis’i nasıl bir cinnet haline büründürdüğünü ve bu sırada Attis’in kendini hadım ettiğini anlatıyor. Hemen ardından Attis, kadın sıfatlarıyla anılıyor. Catullus’un şiiri, Attis’in ve Kibele’nin eşlikçilerinin cinsiyetindeki belirsizliği vurguluyor.

Galluslara dair kesin kanıtlar

Lanuvium’da keşfedilen ve günümüzde Roma’daki Kapitolin Müzeleri’nde bulunan, MS 2. yüzyıl tarihli bir kabartma heykel, Gallus’un günümüze ulaşan birkaç temsilinden biri.

Kabartmadaki figürün etrafı müzik aletleri, kült nesneleri için bir kutu ve bir kırbaç da dahil olmak üzere genellikle Kibele kültüyle ilişkilendirilen nesnelerle çevrili. Gösterişli giysilerle süslenen figürün, ayrıntılı bir başlığı, bir gerdanlığı ve küçük bir göğüs plakası bulunuyor.

Nesneler ve süslemeler, kişinin Kibele kültüyle bağlantısını işaret etmenin yanı sıra, Romalı erkeklerin gösterişten ve süslerden kaçınması sebebiyle kişinin cinsiyet kimliğinin de belirsiz olduğunu gösteriyor.

Kuzey İngiltere’deki bir Roma kalesi olan Cataractonium’da, 1981-82 yıllarında yapılan kazılar sırasında Banesse nekropolünde bir iskelet ortaya çıkarıldı. Arkeologlar, MS 3. yüzyıl civarına tarihlenen bir tür değerli taştan yapılmış bir halhal, bilezikler ve bir kolyenin de dahil olduğu mezar eşyalarına dayanarak bunların bir kadına ait kalıntılar olduğunu düşündüler.

Ancak kemikler üzerinde yapılan inceleme, kalıntıların muhtemelen yirmili yaşlarının başında olan genç bir adama ait olduğunu ortaya çıkardı. Romalı erkekler genellikle bu mezarda bulunan türde takılar takmadıkları için arkeologlar bu kişinin Gallus olabileceği sonucuna vardı.

Galluslara saygı

Galluslar, bir topluluk oluşturdukları tapınaklara bağlıydılar. Kibele onuruna düzenlenen törenlerde, kült heykeli ve rahiplerin peşinde, çaldıkları müzik aletleri eşliğinde ilahiler söylüyorlardı.

Roma’da halktan bağış alma izinleri vardı; ayrıca ödeme karşılığında kehanette bulunup coşkulu danslar da sunabiliyorlardı. Daha fazla para kazanmak için görünüşlerini geliştirmiş olmaları mümkün.

Bazı akademisyenler, kadınsı görünümlerinin kendilerini genel halktan farklılaştırmanın bir yolu olduğunu savunuyor. Aynı şekilde gönüllü olarak hadım edilmelerinin de dünyadan vazgeçişlerinin ve Attis’i taklit yoluyla Kibele’ye bağlılıklarını göstermenin bir işareti olduğu düşünülüyor.

Ancak bazı Gallusların, Romalıların katı ikili cinsiyet sisteminden kaçmanın bir yolunu sunduğu için Kibele kültüne ilgi duyduklarını düşünmek pek de olağandışı görünmüyor. Galluslar, Roma’daki veya imparatorluğun genelindeki diğer erkeklerin aksine, atanmış cinsiyetlerine veya nasıl tanımlandıklarına bakılmaksızın kendilerini açıkça sunabiliyor veya kadın olarak yaşayabiliyorlardı.

Catullus’un şiiri ve diğer yazarların yorumları, Gallusların cinsiyetini Roma’nın erkeklik kavramlarından farklı olarak algıladıklarını gösteriyor. Ancak Galluslar, Kibele kültünde oynadıkları rolden dolayı isteksizce de olsa saygı görüyorlardı. Bu nedenle topluluklarına tam olarak kimlerin katıldığını, kendilerini nasıl gördüklerini ve kaynakların onları doğru şekilde tanımlayıp tanımlamadığını bilmek zor.

Her ne kadar Romalılar non-binary (kendini belirli bir cinsiyet içerisinde sınıflandırmayan) ya da trans bireylik (atanmış cinsiyetinden farklı bir cinsiyet benimseyen) gibi kavramları bilmese ya da kullanmasa da, Gallusları non-binary veya trans bireyler olarak görmek cazip geliyor. Yine de Galluslar arasındaki birçok bireyin, kendilerini geleneksel Roma erkekliğinin izin vermediği şekilde ifade etmelerine olanak tanıyan bir topluluk ve kimlik buldukları anlaşılmaz bir durum değil.

Vatikan bildirgesi, kişinin doğduğu cinsiyetin sabit olduğunu ve cinsiyet geçişine yönelik herhangi bir müdahalenin “kişinin ana rahmine düştüğü andan itibaren sahip olduğu eşsiz saygınlığını tehdit etme riski taşıdığını” öne sürüyor.

Ancak, antik Roma’daki Galluslar gibi geçmişte cinsiyet ikililiğine meydan okuyan insanların varlığına ek olarak, günümüzde trans bireylerin varlığı da, hakim cinsiyet normlarına meydan okumanın geçmişte olduğu gibi günümüzde de mümkün olduğunu gösteriyor. Bu da insanların bedenlerini veya kendilerini nasıl deneyimlediğine dair ahlaki öğretileri veya yargıları dayatmanın adaletsizce olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

The Conversation; Natalie Sauer. 24 Nisan 2024.

 

Ne düşünüyorsun?

Yazar

Belçika’da Gömülü Nadir 100 Yıllık Tren Vagonu Bulundu

Pasifik’teki Antik Kentler Sanıldığından Çok Daha Eskiydi